VE ALLAH AŞKI YARATTI





ÖNSÖZ



Eğer ben 400 sene önceleri dünyada yaşıyor olsaydım. Insanlara rüyamda Bir ses duydum.(–400 sene sonra insanlar uçarak aya gidecekler. Amerikadaki insanlarla Türkiyedeki insanlar biribirlerini aynı anda görerek konuşacaklar.) . Deseydim. Insanlar bana (yalancı.!) diyeceklerdi. Belki beni öldüreceklerdi. Yugoslav harbinden üç yıl önceydi. Rüyamda (–Yugoslavyada harp başlıyacak. Yugoslavlar ölecekler.) Diye bir ses duydum. Uyandım insanlara söyledim. Bana (–Yugoslavyada hiçbir harp tehlikesi yok.) dediler. üç sene sonra Yugoslavyada harp başladı. Yugoslavlar öldüler.

Sonra gene rüyamda (–üçüncü dünya savaşı başlıyacak, Atom, nükleer harbi başlıyacak ülkeler taşın üzerinde taş kalmıyacak şekilde yıkılacaklar. Insanlar ölecekler.) Diye bir ses duydum. Uyandım. Televizyonu açtım. Konuşmacı elindeki listeden hangi ülkede kaç atom bombası var olduğunu okuyordu. O yüzlerce atom bombaları beynimin içinde patladılar, gözyaşı oldular, gözlerimden aktılar. Kalemi, kağıdı aldım. Savaşsız, bombasız, zulümsüz, ağıtsız cennet gibi bir dünya yapmak için. Bu romanlarımı yazdım. Allah her insanı severek yarattı. Sevmeseydi yaratmazdı. Allah′ı seven her insan Allah′ın severek yarattığı her insanı hangi dinden, hangi ırktan her kim olursa olsun eşit şekilde sevmeli, öldürmemeli hatta incitmemeli. ülkeler savaşmamalılar, kardeş gibi bir DEMOKRAT AYTEKINIST FEDERAL cumhuriyetler birliğinin bayrağı altında toplanmalılar. Eyer her insan böyle her insanı severse dünya savaşsız, bombasız, ağıtsız cennet gibi olur. Her yıl 12 milyon insan açlıktan ölüyorlar, milyarderler lüx ve israf içinde yaşıyorlar. şimdi ben diyorum. Allah′ı sevenleri, Allahın severek yarattığı insanları sevenleri, Aytekinizmin zaferi için çalışanları, bu yolda ölenleri Allah yeniden cennet gibi bir dünyada yaratacak. öldükten sonra yeniden yaratılacağımıza inanmıyanlara diyorum. (–Bir insan tuğladan, ağaçtan yaptığı evini yıksa, aynı tuğlalarla, aynı ağaçlarla aynı evini tekrar yapabilir. Allah en yüce varlık. Her şeyi yapmaya sonsuz gücü ve sonsuz zekası yeter. öldürdüğü insanları yeniden bir cennet dünyada, veya bir cehennem dünyada tekrar aynen yaratabilir. Ruyamda (–Aytekinizm dünyanın yarısında zaferler kazanacak) Diye Bir ses duydum. Ben Dünyayı cennet yapmak için, insanların kalbine Allah sevgisini doldurmak için bu romanlarımı yazdım. Doktorlar hastaların ilaçları iştahla yutabilmeleri için. Ilaçları bal ile karıştırıp verirler. Bende insanların romanlarımı istiyerek, zevk duyarak okumaları için, Allah′ı sevmeleri için, insanları sevmeleri için fikirlerimi aşk romanlarıma karıştırarak verdim. Bu aşkı yaratan yüce Allah′dır. Ben bu romanlarımı para ve şöhret için yazmadım. çünkü benim paraya ve şöhrete hiç ihtiyacım yok. Paralarım ihtiyaçlarımdan çok fazla. Ben gençtim, fakirdim, hiç param yoktu. Hiç çocuğum yoktu. Içim Allah sevgisi ile doluydu. Allah sevgisi gözyaşı oldu gözlerimden aktı. (–yüce Allah′ım seni çok seviyorum.) dedim. Ruyamda bir ses duydum. (–Benden ne istiyorsun?) dedi.

Ben: (– Yer yüzündeki insanların hepsinin kalbine Allah aşkını doldurmak istiyorum. Bunu yapabilmek için çok paraya ihtiyacım var. sağlıklı, inançlı uzun yaşamaya ihtiyacım var. Cennette, ölümsüz hayat istiyorum) dedim. O ses bana (–çok zengin olacaksın, çok çocukların olacak. Sağlıklı, inançlı yüzbir sene yaşıyacaksın. öldükten sonra. Cennette, ölümsüz olacaksın.) dedi. Sonra ben çok zengin oldum, çok çocuklarım oldular. Sağlıklı uzun ömürlü oldum. Benden 50 yaş gençlerle yarış yaptım. Bilek güreşi yaptım. Kazandım. Allah aşkı kitaplarımı yazdım. Yeryüzündeki her dillere tercüme ettirdim. Her ülkede her adrese parasız yaydım. Bu işler için çok büyük paralar harcadım. Hiçbir kimseden hiçbir para istemedim. Ve almadım. Bu kitaplarımın hepsinin yayın hakkını yeryüzündeki her insana hediye ediyorum. çoğaltabilirsiniz. Yayabilirsiniz, satabilirsiniz. Eğer bu işten para kazanırsanız. Ben sizden hiçbir para istemiyeceyim. Eğer sizde savaşsız, bombasız, zulümsüz ağıtsız cennet gibi bir dünya yapmak istiyorsanız bu kitaplarda Aytekin′in yaptığı gibi sizde DEMOKRAT AYTEKINIST PARTIYI kurun, büyültün Demokrat Aytekinist Federal hükümetler kurun. Bu küçük Demokrat Aytekinist Federal hükümetleri. Büyük Dünya Demokrat Aytekinist Federal Hükümetler Birliğinin bayrağı altında toplayın. Savaşları durdurun barış yapın. Dünyayı Cennet yapın. Hepinize başarılar dilerim. Hepinize sevgilerle dolu selamlar.

Aytekin Kurtaran





Büyük bir okul. Kapısının üzerinde

(GüNEY HüKüMETI UNIVERSITESI) yazıyor.

Erkekler güzeli Aytekin ve kızlar güzeli Lâle sınıflarına girdiler. ön sıradaki yerlerine oturdular.öğretmen sınıfa girdi. Elinde SAVAş yazan bir kitap var. Kitabı açtı. "–Bu günkü dersimiz savaş. çok ülkeler sıcak savaş halindeler. Devamlı atom Bombaları yapıyorlar. Etraflarındaki ülkelere atıyorlar" dedi. Aytekin elindeki kağıdı Lâleye uzattı. öğretmen Aytekinin elindeki kağıdı aldı, yüksek sesle okudu.

Sevgili Lâlem!.

iki iri kara büyücü göz

(ölüye baksa diriltir.) dediler

ölüydüm, baktın, dirildim.

(Köre baksa gördürür.) dediler.

Kördüm, baktın, gördüm.

Kalbimde sevgi yangınları yaktın.

Duygularımı durdurdun.

O iki iri kara büyücü göz.

–Hüri gözlü, melek yüzlü kız! Beynimi yuttun.

Seni göremezsem,

duygularım duruyor. Zaman duruyor.

Kolumda saatim duruyor.

Gel sevgili Lâlem öp beni. çalışsın saatim.

Yürüsün zaman. Duygularım çalışsın.

Aşkından yanıyorum bana bir nehir göster.

Nehir beni söndüremez bana kendini göster.

Seni düşünürsem, yüreğimde Lâle çiçekler açıyor.

Seni yarattığı için Allah′a şükürler ediyorum.

Beni hatırlaman için.

Ben geçtim elindeki bu kağıt parçasının üstünden.

Bunlar benim izlerim.

Düşün! Birisi geçti Molekküllerinin içinden.

Aytekin için yarattı seni Etten ve kemikten.

Sen onun en güzel eserisin.

Düşün! Matıkları ürperten

Allah′ın izlerisin."

Seni çok seven Aytekin.

Öğretmen Aytekine gülümsedi. "–Biz savaşın alevleri içinde yanıyoruz. Sen savaşın alevleri içinde Lâle çiçekleri büyütüyorsun. Karanlık ülke ile ülkemiz arasındaki savaşlarda kaç insan öldü?. "diye sordu. Savaşlarda ölenlerin, yetim kalan çocukların eşini, sevdiklerini kaybedenlerin üzüntüleri bomba oldu, Aytekin′in üzerine düşdü, üzüntüler yüzünde çizgilerle ağıt yazdı, gözlerinde yaş oldu yere döküldü. "–Ben öldüm. –Ben beş yaşındaydım evimize bomba düştü. Babam ve annem gözlerimin önünde öldüler. Ben çok ağladım, sokaklarda uyudum, aç karnımı ağıtlarımla doyurmaya çalıştım. Biz savaşı deyil barışı öğrenelim. Yer yüzündeki insanların hepsini ırk, din, dil ayrımı yapmaksızın büyük Dünya, Federal, Demokrat, Cumhuriyetler birliği bayrağı altında birleştirmeyi öğrenelim.) dedi. "Irkçı öğrenciler ayağa kalktılar Aytekine saldırdılar."–Biz savaşı öğreneceyiz, savaşacağız bütün dünyanın kıralı olacağız, bizim gibi düşünmiyenleri yok edeceğiz" diyerek bağrıştılar. Lâle"–Bende beş yaşındaydım, evimize bomba düştü. Babam ve annem öldüler. Sokaklarda aç uyudum, savaşlar hiç bir ülkeyi büyültmez insanların ağıt göz yaşları ülkeleri eritir, küçültür" dedi. Tam o anda karanlık ülkenin savaş uçakları okula bomba attılar, okul tamamen yıkıldı. Aytekine saldıran ırkçıların hepsi yıkıntılar altında öldüler. Aytekin ve Lâle beton kalıplarının arasındaki bir boşlukta kaldılar. Bir ışık göründü.Aytekin elleriyle yol açtı ışığa taraf sürünerek ilerledi. Lâle de onu takip etti, dışarıya çıktılar. Halk yıkıntıların altından ölüleri, yaralıları çıkartıyorlar ambulanslarla taşıyorlar. Aytekin ve Lâle de arkadaşlarını kurtarmaya çalıştılar.Sağ kalan öğrenciler ve öğretmenler toplandılar, okul müdürü: "çocuklarım okulumuz yıkıldı öğretmenlerimiz öldüler, evi olanlar evlerine gitsinler evi olmayanlar kendilerine bir çare arasınlar" dedi. Aytekin ve Lâle gözlerini biribirlerinin gözlerine bağladılar, biribirlerinin gözlerinde çaresiz hallerine bir çare aradılar, yüzleri üzüntü yazan çizgilerle kırıştı ağıt yazdı, gözlerinden göz yaşları döküldü. Aytekin "–Hiç üzülme sevgili Lâlem, deniz sahilindeki kayaların arasında bir sevgi mağarası var dünya üzerindeki hiç bir kıralın sarayı o mağaradan daha güzel olamaz.şimdi ikimiz evlenme dairesine gidelim, evlenelim" dedi. Lalenin yüzündeki ağıt yazan çizgiler aniden silindiler, yüzü dolunay gibi parladı, gözlerinin içi bile gülümsedi, bir sevinç çığlığıyla atıldı, Aytekin′in boynuna sarıldı, öptü. "–Sevgili Aytekin′im bana evlenmek teklifi etse onun kölesi olurum.) Diyordum Allah isteğimi kabul etti hemen evlenme dairesine gidelim, evlenelim" dedi. Biribirlerine sarılmış halde evlenme dairesine geldiler, evlendiler. Sahildeki sevgi mağarasına geldiler.Denizin dalgaları sahildeki duvar gibi kayalara çarparken çok sesli modern müzikler besteliyorlar. Kayaları beyaz köpüklerle yıkıyorlar. Aytekin ve Lâle topladıkları otlarla sevgi mağarasının içinde bir yatak yaptılar, soyundular, yattılar, onların mutluluk gülüşleri sevgi mağarasının duvarlarında yankılar yaptı harpten çıkmış iki savaşçı gibi yorgun, bitkin uyudular. Güneş onların pembe taze gül yanaklarını öperek uyandırdı, denizde yıkandılar şakalaştılar, giyindiler. Lâle "Sevgili Aytekin′im ben çok acıktım" dedi. Aytekin: ”Sevgili Lâlem bende çok acıktım okulun yıkıntıları altında mutfak kısmında yiyecek arıyalım" dedi. Okulun mutfak kısmında yiyecek aradılar bulamadılar.Lâle bir portakal buldu. "–Bir portakal !" diyerek bağırdı koşarak Aytekin′in yanına geldi portakalı soydu ikiye böldü yarısını Aytekine verdi. "–Sevgili Aytekin′im bu portakalın yarısı sensin. öbür yarısı benim. Yarısını sen yiyeceksin. öbür yarısını ben yiyeceğim, ağzımızdan çıkarttığımız çekirdekleri bu saksıdaki toprağa gömeceğiz. Onlar bizim aşkımızın sembolü olacaklar. Onlar büyüdükçe bizim aşkımızda büyüyecek. Onlar çiçek açtıkça kalbimizde aşk çiçekleri açacaklar. Onlar meyvalar verdikçe çocuklarımız doğacaklar. "dedi. Aytekin ve Lâle portakalı yediler. Ağızlarından çıkarttıkları çekirdekleri saksıdaki toprağa gömdüler. Biribirlerine sarıldılar, öpüştüler. Günlerce aç kaldılar kırlarda ot yediler. Ormanda yabani meyvalar aradılar bulamadılar. Aytekin "– Ben Hükümet başkanı olursam meyvası yenmiyen ağaçları kestireceyim, meyvası yenen ağaçlar diktireceğim. Ekilmiyen bir metre yer kalmıyacak. Aç insan kalmıyacak." dedi. Karanlık ülke hükümetinin savaş uçakları gene bombalar attılar. şehir bir toz bulutu oldu göye yükseldi. Kafalar, kollar, bacaklar. Etrafa saçıldılar. şehrin sokakları ağıt çığlıklarıyla çınladılar. Bir kadın çocuğunun kanlara boyanmış ölüsünü kucağına aldı. Yüzünü çocuğunun kanlı yüzüne yapıştırdı. "–Katiller!, kuduz itler!" çoçuğumuda yediniz!" diyerek bağırarak ağladı. Aytekin"– Ağlama anne ben bu katillerin, kuduz itlerin hepsini yıkacağım. Insanların hepsini ırk, din ayrımı yapmaksızın kardeşçe Dünya Demokrat Federal Cumhuriyetler birliğinin bayrağı altında birleştireceğim. Harpleri durduracağım. Yeryüzünde hiçbir yerde hiçbir zaman savaş olmayacak. Dünya savaşız, bombasız, ağıtsız cennet gibi olacak, insanlar ölmiyecekler, ağlamıyacaklar mutlu olacaklar." dedi. Kadın: – Oğlum sen Allah′ın yeryüzüne gönderdiği bir kurtaran meleksin." dedi.

Televizyon da asık suratlı, çatık kaşlı bir adam göründü. Aç kurdun kuzuya baktığı gibi hain bakıyor.Yüzündeki çizgiler ölüm yazıyor. Yumruğunu önündeki masaya çok sert vurdu. "–Ben karanlık ülkenin başkanıyım, yakında bütün dünyanın başkanı olacağım, dinlerin hepsini yasaklıyacağım. Kuzey, güney, doğu ve batı ülkelerinin başkanlarına söylüyorum, en kısa zamanda emrim altına girin, emrim altına girmiyen her ülkeye atom bombaları atacağım, yeryüzündeki insanların hepsini öldürecek kadar atom bombalarım var, hepsi patlamak için benim düymeye basmamı bekliyorlar." dedi. Birkaç gün sonra karanlık ülkenin ırkçı, zalim diktatörü. Kuzey ve Güney ülkelerine atom bombombaları attı. Atom bombasının külleri ucu bulutlara değen büyük bir ağaç gibi yükseldi. şehirlerin ortasında bir volkan püskürüyor gibi alevler yükseldi. Insanlar yandılar, kül oldular bir bulut oldular göye yükseldiler. Bir kaç gün sonra kuzey ve güney ülkelerinin savaş uçakları karanlık ülkenin bir kaç şehrine atom bombaları attılar. Karanlık ülkenin insanlarıda kül oldular, bulut oldular. Büyük bir ağaç gibi göklere yükseldiler.

>>>><<<<

Aytekin ve Lâle bir kahvede oturuyorlardı. Televizionda haberlere bakıyorlardı. Sunucu dedi: (–şehrimizin en zengin fabrikatörünün kumarcı eroinman oğlu. Babasından 10.000 Lira istedi babası (–hiç param yok)dedi. Oğlu (–Bana yalan söylüyorsun.) dedi. Oğlu(–Hemen şimdi on bin lirayı ver! Vermezsen seni burada öldürürüm. Hiç bir şahit yok. kim vurduya gidersin. Fabrikanda benim olur.) dedi. Cebinden tabancasını çıkarttı babasının başına dayadı. Babası yalvaran sesle: (–Sevgili oğlum, inan bana kasada hiç para yok. Borç içindeyim. Iflas ettim. Al kasanın anahtarını kasayı aç bak.) dedi. Kasanın anahtarını oğluna verdi. Oğlu kasayı açtı. Kasa boştu. (–Bana yalan söylüyorsun çok paran var. Ona kadar sayacağım on dediğim zaman on bin lirayı vermezsen beynine bu mermileri dolduracağım.) dedi. Birden başladı saydı 7. 8. deyince babası yalvardı (–Sevgili oğlum bana inan iflas ettim. Borçluyum.) dedi. Oğlu 10. dedi tabancanın tetiğini çekti babasına ateş etti ve hemen kaçtı kayboldu. Polisler bu oğlanı arıyorlar. Ambulans geldi, Babasını hasthaneye götürdü. Gazteciler geldiler. Babaya sordular (–Olaylar ne için böyle oldu suçlu kim?) Baba: (–En büyük suçlu para, para insanları öldüren zehirli yılan, eğer ben fabrikamı hükümete verseydim, zengin olmasaydım hükümetin gösterdiyi işte çalışsaydım, hükümet çalışmama karşılık bana para vermeseydi sağlıklı yaşamamız için şart olan herşeyi verseydi, hiç paraya ihtiyacım olmasaydı hiç param olmasaydı oğlum beni bu hale getirmezdi.) Dedi. Televiyondaki konuşmacı: (– Babası ve annesi ölen çocuklar miras kavgası yaptılar. ölü ve yaralı var.)dedi. Gazeteciler yaralılara (–suçlu kim?) diye sordular. Yaralılar (–suçlu para. Para ve miras hakkı almasaydı. Biz böyle kavga etmiyecektik.) dediler. Televizyondaki Konuşmacı (–Hırsız mafiası bir fabrikatörün kızını kaçırdılar. Bir milyon lira istediler. Fabrikatör bir milyon lirayı verdi fakat kızının ölüsünü alabildi. Gazeteciler Fabrikatöre (–suçlu kim?) diye sordular. Fabrikatör (suçlu para, para almasaydı ben fabrikamı hükümete verseydim, hükümetin verdiyi işte çalışsaydım hükümet bana para vermeseydi ihtiyaçlarımı verseydi Hırsız mafiası kızımı kaçırıp öldürmiyecekti.)dedi. Televizyondaki konuşmacı: (–iki kumarcı ceplerindeki paraları ortaya koydular. Kumar oynamaya başladılar. Hem kumar oynuyorlardı, hemde devamlı alkol içiyorlardı. Kumar bitti kazanan adam ortadaki paraların hepsini aldı cebine koydu ve gitti. Kaybeden kumarcı ağlamaklı bir sesle bağırdı. "–Bu son paramdı onuda kaybettim, kendimi öldüreceğim!" dedi. Kandamarına heroin verdi. O anda yanına eşi geldi. Yüzündeki çizgiler öfke yazıyordu elindeki demir çubuklar kumarcı eşine ardarda çok sert vurdu. Eşi yere düştü. Kadın “–Evde çocuklarımız günlerden beri açlar. (Babamız bize ne zaman ekmek getirecek?) diye soruyorlar. Onlara kırlardan ot topluyorum, yediriyorum. Açlıktan hepimiz hastayız. Evin kirasını ödiyemedik, bizi sokağa attıllar. Sokakta sovukta yağmurun, karın altında hasta olduk. Doktora gitmek için paramız yok, ilaç almak için paramız yok. Sen buralarda kumar oynuyorsun, alkol içiyorsun. Esrar, eroin, kokain ne bulursan kullanıyorsun." diye bağırdı. Ardarda eşine vurmaya devam etti. Adam bayıldı yere yıkıldı. Ağır yaralı hastahanede komada. Polisler kadını hapse koydular, çocuklar ağlaşıyorlar.) .

Gazeteciler kadına (–suçlu kim?) diye sordular. Kadın (–suçlu para. Eyer hükümet eşime çalışması karşılığında para vermeseydi , yiyecek, giyecek, ödünç ev verseydi eşim kumarcı, alkolik, eroinman olmıyacaktı. Biz böyle ac olmıyacaktık.)dedi. Aytekin ve Lale sevgi mağarasına geldiler. Güneş gene batı ufkunda bulutları ve denizi yaktı kızıla boyadı. Denizin kızıl alev renkli dalgaları arasında eridi bitti. Akşam gök yüzünü, denizi ve sevgi mağarasını siyaha boyadı. Lâle ot yatağının üzerine yattı. Aytekin ona sarıldı. Açlıklarını sevişerek doyurmaya çalıştılar. Açlık onları sabahın ilk ışıklarıyla uyandırdı. Lâle "–Sevgilim açlıktan karnım ağrıyor. Bizim sebze, meyva, et yememiz lâzım. Böyle aç yaşamaya devam edersek hasta olacağız. Bir çare bulalım." dedi. Aytekin: "–Sevgili Lâlem bende çok acım. Kırlarda bol bulunabilen çayırların uçlarındaki filizleri çok besleyici onları koparalım yiyelim." dedi. Kırlara gittiler, çayırların uçlarındaki filizleri yediler.

>>>>><<<<<

Bir ahşap ev yanıyordu, bir kadın (–içerde çocuğum yanıyor!)diye ağlıyarak bağırıyordu. Aytekin yanan ahşap eve girdi çocuğu yangından kurtardı, elleri, kolları, yandı birkaç dakika sonra ev çöktü. Birkaç gün sonra Aytekin denizde büyük dalgalar içinde boğulan bir çocuğu kurtardı. Büyük dalgalar Aytekini kayalara çarptı. Aytekin ağır yaralandı.

>>>>><<<<<

Lâle (–Sevgilim açlıktan karnım ağrıyor.)dedi. Aytekin: "–Sevgilim, işçi pazarına gidelim. Iş arıyalım. ,,dedi. Beraber işçi pazarına gittiler. Yüzlerce iş arayan insanlar pazar yerine gelen her otomobile ordunun düşmana saldırışı gibi saldırıyorlar (ben geleyim!) diyerek bağırıyorlar. Aytekinde her gelen otomobile koştu. –Ben geleyim!" diye bağırdı sesi yüzlerce insanın bağırtısı arasında duyulmadı. Aytekin ve Lâle aylarca her günün ilk ışıklarıyla işçi pazarına gittiler. Işçi pazarını dolduran yüzlerce işçilerin arasında iş aradılar, bulamadılar. Hergün üzerlerine çöken üzüntüler, ümitsizlikler yükünün altında ezilerek sevgi mağarasına döndüler. Yolda bir arkadaşa rastladılar.

Arkadaşı Aytekin′e: "–Nerde kalıyorsunuz?." diye sordu.

Aytekin: "–Deniz sahilindeki bir mağarada kalıyoruz." dedi.

Arkadaşı: "–Bizim küçük bir evimiz var, boş. Gelin orada kalın bahçesinde sebze ekersiniz yersiniz." dedi.

Aytekin ve Lâle çok sevindiler.

"–Sana çok teşekkür ederiz." dediler.

Eve yerleştiler. Lâle portakal fidanlarının bulunduğu saksıyı getirdi güneş gören pencereye koydu. Aytekin ve Lâle tanıdıkları arkadaşlarını evlerine davet ettiler, bahçede oturdular. Karanlık ülkenin savaş uçakları gökleri yırtar gibi uçtular. Yakındaki bir yere bomba attılar. Bomba büyük gürültü ile patladı.

>>>>><<<<<

Aytekin, Lâle ve diğer partili arkadaşları şehrin merkezindeki büyük meydanda toplandılar. Aytekin mikrofonu eline aldı.

"–Sevgili ve değerli insanlar. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hırs yüklü, ruh ve sinir hastası zalim diktatörler dünyayı yutmak için biri birleriyle savaşıyorlar. Bu savaşlarda onbinlerce insanları öldürmek için atom bombaları yığıyorlar bu çok pahalı silahları, bombaları yapmak için halklarından çok yüksek oranda vergiler topluyorlar bu nedenle fabrikalar iflas ediyorlar. Halkın büyük çoğunluğu işsiz ve aç harplerde ölmiyenler, açlık ve ağıt gözyaşları içinde boğuluyorlar ölüyorlar. Eğer bu zalim, ırkçı, diktatörleri baştan indirmezsek Demokrat AYTEKINIST Federal Cumhuriyetler kurmazsak. Bu küçük Demokrat AYTEKINIST Federal Cumhuriyetleri Büyük Dünya Demokrat AYTEKINIST federal Cumhuriyetler birliği Hükümetinin bayrağı altında toplamazsak. Savaşları durdurmazsak. Eğer bu ruh sinir hastası diktatörler atom bombalarını patlatırlarsa, insanların çoğu ölecekler. Yaşıyanlarsa ağıt gözyaşları içinde boğulacaklar. AYTEKINIST Demokrasiye ve barışa gönül veren değerli insanlar. Dünya barışı sizin çalışmalarınızla var olacak ve yaşıyacak. Atom harbi sizin şerefli çalışmalarınızla duracak. Insanların hayatı sizin şerefli çalışmalarınızla ölmekten kurtulacak. Demokrasi ve Barış kahramanları: işkencelerle öldürülmekten, hapse girmekten korkmayın. Demokrasi, sevgi ve barış için çalışırken hapse girenler işkence görenler öldürülenler cenette ebedi mutluluklar içinde yaşıyacaklar. Milyonlarca yıldan beri hiçbir insan ölümün elinden kurtulamadı. Odalar dolusu altını olanlar ölmemek için altınlarının hepsini bağışladılar. Genede ölümün elinden kurtulamadılar. Her insan gibi biz de bir gün muhakkak öleceğiz. Milyonlarca insanları atom bombalarının altında ölmekten kurtarırken kahramanca, cesurca ölenler korkakca ölenlerden çok daha şerefliler.

–Sevgili insanlar!

Biz bugün burada sizleri mutlu edebilmek için Demokrat AYTEKINIST partisini kurduk.

Demokrasi: Insanların kendilerini idare edecek olan Hükümet başkanlarını parlementerlerini, şehir, mahalle ve köy başkanlarını oy çokluğu ile kendilerinin seçmesidir. Seçim günü oy sandıklarına atılan oylar sayılır. En çok oyu alanlar hangi ırktan, hangi dinden herkim olurlarsa olsunlar. Hükümet başkanı, parlementer, şehir, mahalle ve köy başkanı olurlar. Parlementerler parlementoda oy çokluğuyla halkın isteklerine uygun, zararsız, faydalı, kanunlar yaparlar, halkı bu kanunlarla idare ederler. Bu kanunlara, hükümet başkanı, parlementerler, şehir, mahalle, köy başkanları ve hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun herkes itaat edecekler. Itaat etmiyenler herkim olursa eşit şekilde çezalandırılacaklar." dedi.

Aytekin bu sözleri söylerken halkın arasından ırkçı guruplar ellerindeki demir çubuklarla Aytekinin ve arkadaşlarının önüne geldiler.

"–Bizim inancımızdan ve bizim ırkımızdan olmıyanları, bizim başımıza Hükümet Başkanı, parlementer yapmanıza hiçbir zaman musaade etmiyeceyiz. Sizi ve sizin gibileri yaşatmayacağız: "diyerek bağırdılar. Aytekine ve arkadaşlarına demir cubuklarla çok sert vurmaya başladılar. Kafa büyüklüğündeki taşlar Aytekinin ve arkadaşlarının kafasına çarptı. Vurdukları yerden kanlar fışkırdı. Silahlar patladı şehir meydanı savaş meydanına benzedi. Aytekinin arkadaşları Aytekinin ve Lâlenin çember içinde ölüm tehlikesi içinde olduğunu gördüler. Saldırganların üzerine birer aslan gibi atıldılar. önlerine çıkanları bir yumrukta yere yatırdılar. Aytekinin ve Lâlenin etrafındaki çemberi yardılar. Aytekinin ve Lâlenin yanlarına geldiler. Kendilerini onların önüne sper yaptılar. Aytekine ve Lâleye atılan taşlar ve sopalar onlara çarptı hepsi kanlara boyandılar çemberi yardılar. Aytekin′i ve Lâleyi kurtardılar kaçırdılar. Saldırganlardan biri: "–Hepsinin evlerini yakalım!" diyerek bağırdı.

Aytekin ve Lâle eve geldiler saklandılar. Saldırganlar Aytekini takip ettiler. Evinin önünde toplandılar içlerinden biri:

"–Benzin dökün evini yakın. Kendisini de evinin içinde yakın!" diyerek bağırdı. Lâle Aytekine sarıldı ağladı. Ikiside kanlara boyanmıştı. Saldırganlar evin heryerine benzin döktüler. Aytekin ve Lâle hemen arka kapıdan ormana kaçtılar. Saldırganlar evin içine ateş attılar. O anda ev alevler içinde yanmaya başladı. Alev kızıl yilanlar gibi kıvrıla kıvrıla göklere yükseldi. Lâle aniden durdu. Geriye döndü kızıl alevler içinde yanan evine baktı. Aytekinle olan aşklarının uğur sembolü portakal fidanlarını içerde unuttuğunu hatırlardı.

"–Portakal! Diyerek ağlamakla karışık bir çığlık attı. Aytekin Lâleyi tuttu.

"–Sevgili Lâlem bu gün portakal günü deyil. Bu gün ölüm günü orada seni ölüm bekliyor yanarsın gitmekten vazgeç!" dedi.

Lâle:" O portakal fidanı senin ve benim aşkımızın sembolü. O yanarsa bizim aşkımızda yanar, yok olur. Mutluluğumuzda yıkılır, yok olur. Benim için ölüm burada, hayat orada o alevlerin içinde!" diyerek bağırdı. Yaydan kurtulan ok gibi arka bahçeden eve girdi. Alevlerin içinden geçti. Penceredeki portakal fidanını aldı ve gene alevlerin arasından arka bahçeye çıktı. Ormana Aytekinin yanına koşarak geldi. Saçları ve elbisesi yanıyordu. Aytekin çeketini çıkarttı Lâlenin saçlarına örttü söndürdü. Sonra elbiselerine örttü söndürdü. Ormanın içindeki otoyolda kuzeye taraf kaçtılar. Irkçı, Allah düşmanları onları gördüler, öldürmek için koşarak arkalarından takip ettiler, Aytekin, arkadaşı Adile ceptelefonundan açtı (–Arkadaşım Adil bey, ırkçı, Allah düşmanları bizi öldürmek için takip ediyorlar. Biz ormanın içindeki otoyolda kuzeye kaçıyoruz acele otomobilinle gel bizi kaçır.) dedi. Biraz sonra Adil otomobiliyle geldi, otomobilini yanlarında durdurdu kapısını açtı. Aytekin ve Lâle otomobile bindiler otomobil hızla kuzey tarafa gitti. Aytekin ve Lâle kuzey ülkesine geldiler. Kuzey ülkesindeki Demokrat AYTEKINIST partisinin toplantı salonuna girdiler. Salondaki parti üyelerinin hepsi ayağa kalktılar. Aytekin′i tanıdılar. Hep bir ağızdan:

"–Hoş geldiniz sayın başkanımız!" dediler. Aytekine ve Lâleye apartmanın en üst katındaki daireyi verdiler.

Aytekin ve Lâle: "–Hepinize teşekkürler ederiz." dediler. Lâle evin bahçesine güneş gören bir yere saksıdaki iki portakal fidanını çıkarttı gömdü. Boylarını ölçtü. "–Tam birer metre." dedi. Aytekine baktı, gülümsedi iki yanağında iki pembe gül açıldı. Kuzeyli arkadaşları Lâleye: “–Kuzeyin iklimi çok sovuk ısı kış geceleri –20 derece sovuyor. Kuzeyde portakal fidanı yaşamaz ölür." dediler. Lâlenin yüzü üzüntü çizgileri ile doldu. çizgiler ağıt yazdı. Yaşlı gözlerle Aytekin′e baktı.

"– Sevgili Aytekinim bu portakal fidanlarımız ölürlerse aşkımız da ölür. Bende ölürüm. Ben bu iki portakal fidanımızı kuzeyde büyütmeye meçburum." dedi. Aytekin: "–Sevgili Lâlem hiç üzülme. onları sıkca sularız, sovuk havalarda üzerlerini örteriz. Yaşatırız, büyütürüz, meyvalarını yeriz. Onlar meyvalar verdikçe bizimde çocuklarımız doğar." dedi. Lâlenin yüzü sevinçle parladı sıçradı Aytekin′e sarıldı onu büyük bir aşkla öptü.

>>>>><<<<<<

Lâlenin Aşk ve mutluluk sembolü iki portakal fidanları yapraklarını döktüler diyer ağaçlar gibi çıplak kaldılar. Kışın sovuk rüzgarlarında titriyorlar. Aytekin ve Lâle portakal fidanlarının üzerine örtü örttüler. Lapa lapa kar yağıyor. Aytekin ve Lâle hayatlarında ilk defa kar ve buz gördüler. Sokaktaki karları top yaptılar biribirlerine attılar gülüştüler üşüdüler evlerine girdiler. Aytekin kış bitinceye kadar devamlı kuzey ülkesindeki her şehri gezdi. Halkı etrafına topladı onlara Demokrat AYTEKINIST partisinin savaşları durduracağını barışı ve mutluluğu getireceğini anlattı. Demokrat AYTEKINIST partisi çok daha kuvvetlendi.

>>>>><<<<<<

Ağaçlar bahar rüzgarlarında tomurcuklanmak arzusuyla titriyorlar. Erik ağaçları bembeyaz çiçeklerle süslendi. Aytekin ve Lâle her sabah bahçeye iniyorlar portakal fidanlarının dallarında tomurcuk arıyorlar. Bu sabah gene bahçeye indiler. Lâle portakal fidanının dallarını okşadı üzgün bakışlarla Aytekin′e baktı.

"–Sevgili Aytekin′im hiç bir tane bile tomurcuk yok öldümü?" diye sordu.

Aytekin: "–Sanmıyorum sevgilim, belki biraz geç yaprak ve çiçek açacak bekliyelim." dedi. Irkçı parti büyük açık hava toplantısı yaptı. Başkanları kürsüye çıktı. Asık suratı yukarıdan aşağıya bıçakla yarılmış gibi çizgilerle dolu yüzündeki çizgiler ölüm yazıyor. Yumruğunu masaya kıracak gibi vurdu. “Kuzey ırkı dünyanın kıralı oluncuya kadar savaşacağız. Kuzey kırallığının bayrağı altına gelmeyen her ülkeye atom bombaları atacağız ülkemizde yaşıyan yabancılar, bizim yaşamımızı, bizim kıyafetimizi aynen taklit edecekler.Kendi dinlerini, kendi yaşam tarzlarını terkedecekler bunu yapmıyanlar ülkemizi terk edecekler terk etmiyenleri cezalandıracağız.!" diyerek bağırdı.

>>>>><<<<<

Yaz sıcakları başladı ağaçların hepsi meyva vermeye başladılar. Aytekin ve Lâle portakal fidanının yanına geldiler. Iki portakal fidanı biribirlerine sarılmışlar çırılçıplak, cansız duruyorlar. Aytekin ve Lâle de o iki fidan gibi biribirlerine sarıldılar, hiç kıpırdamadan matem duruşunda durdular. Yaşlı gözleriyle kuru portakal fidanlarına baktılar. Lâle portakal fidanının bir dalını tuttu kendine çekti dal (çit!) diyerek kırıldı. Lâle hıçkırarak ağladı. "Portakal fidanımız kurudu, o artık hiçbir zaman yaprak açamıyacak, çiçek açamıyacak, meyva veremiyecek. O kuzeyin sovuk rüzgarları ile öldü, gitti. ölen o portakal fidanımızla beraber mutluluklarımızda kuzeyin sovuk rüzgarlarında öldü gitti." dedi. Iki avuçlarını yüzlerine kapattı, bağırarak ağladı.

Ayktekin: "–Sevgili Lâlem, hiç ağlama bizim aşkımız ve mutluluğumuz hiçbir zaman ölmiyecek." dedi. Lâleye sarıldı, onu büyük bir aşkla öptü, saçlarını okşadı, mendilini çıkarttı onun göz yaşlarını sildi.

"–Sevgili Lâlem, ormandaki gölün kenarına gidelim, orada ateş yakalım, balık kızartalım yiyelim." dedi. Lâle Aytekin′e gülümsiyerek baktı. "–Olur sevgilim, gidelim." dedi. Eve girdiler, giyindiler. Lâle yiyecekleri, portakal sularını, portakalları bir torbaya doldurdu. Yere sermek için bir battanya aldı, kapıdan çıktılar. Aytekinin kapısının önünde üç ırkçı Allah düşmanı adam bir otonun içinde bekliyorlar. Aytekinle Lâlenin evden çıktığını gördüler onları takip ettiler. Ormandaki gölün kıyısına geldiler. Masmavi gölün etrafında gövdesi minare gibi kalın bulutlara deyecek gibi yüksek ağaçlar var dalları biribirlerine karışmışlar. Yeşil kubbeler oluşturmuşlar. Aytekin "–Sevgilim kimsenin olmadığı yerlerde oturalım. ,,dedi. Hızla oradan uzaklaştılar, ormanın içlerine girdiler, orada ağaçların dalları biribirleriyle birleşmişler gök yüzü ve biraz ilerisi görülemiyor. Loş ve yeşil bir karanlık hâkim.

Aytekin: "–Burası çok sakin etrafımızda bizi gören hiçbir insan yok, oturalım." dedi. Lâle yere battanyeyi serdi, yiyecekleri içecekleri sofranın üzerine dizdi. Irkçı üç adam otoyla Aytekin′e yaklaştılar, otodan indiler. Ormanın sık ağaçlarının arasında ilerlediler. Aytekinle Lâlenin yanına geldiler. Ağızları leş gibi alkol kokuyor. Kollarındaki morluklardan eroinman oldukları anlaşılıyor. Birisi Aytekine. “–Burası Güney ülkesi deyil, kuzey ülkesi, bizim gibi giyinmeniz şart. Meselâ bu kadını soyacaksın o da bizim kadınlar gibi bikini mayo giyinecek." dedi. Aniden Lâlenin başörtüsünü tuttu, çekti, yere attı. Aytekin adamın iki kolunu tuttu.

"–Hemen buradan uzaklaşın gidin. Bizi rahat bırakın. Insanlar en sevdiği şeyini en kiymetli şeyini başkaları çalmasın diye saklar. Işte benim en sevdiğim, en kıymetli şeyim bu kadın. Onu çok sevdiğim için örtüyorum. Sevmeseydim ona deyer vermeseydim bende sizler gibi yapardım. Erkek sevdiği kadınını başka erkeklere göstermez eğer gösteriyorsa onu sevmiyor demektir." dedi. Aytekin çok kızdı, yüzü işkence yapılıyormuş gibi çizgilerle doldu. Iki kaşının arasındaki çizgi iyice derinleşti ırkçı adam Aytekin′e:"–Sen o felsefeni git güney ülkesinde anlat. Bizim ülkemizde yaşamak istiyorsanız aynen bizim gibi yaşamak meçburiyetindesiniz." dedi. öbür iki adam Aytekin′in ardından iki kolunu tuttular. Karşısındaki adam Aytekin′e çok sert yumruklar vurdu. Aytekin′in burnundan kanlar fışkırdı. Aytekin arkasındaki iki adama çok sert iki dirsek vurdu. Adamların ikiside sırtüstü yere yattılar. Karşısındaki adamın yüzüne çok sert yumruklar vurdu. Adamın burnu kanlara boyandı. öbür iki adam yerden kalktılar. Irkçı adamların üçü birden Aytekine saldırdılar. Aytekin onların hepsinden çok daha kuvetli. Her önüne geleni bir yumrukta yere seriyor. Kanlara boyuyor. Adamlardan biri koşarak otosuna gitti otodan bir demir aldı. Koşarak geldi Aytekin′in arkasına durdu. Kafasına o demirle çok sert vurdu. Aytekin bayıldı, ölü gibi yere yığıldı. Irkçı üç adam Aytekin′i yerde tekmelediler. Lâle Aytekin′in yerde hareketsiz durduğunu görünce

"–Aytekin′im!" diyerek bağırdı. Vücudunu Aytekine sper yaptı. Vurulan tekmeler Aytekin′e değil Lâleye geldi. Lâle de kanlara boyandı. ve öldü. üç adam otomobillerine bindiler hızla uzaklaştılar. Aytekin üç ırkçı ile yaptığı kavgada başına vurulan demirin etkisiyle beyin sarsıntısından bayılıp düşmüştü. Bir süre öyle baygın yattıktan sonra yavaş yavaş uyandı. Gözlerini örten kanları sildi. Etrafına bakındı . Laleyı ölü görünce ona sarıldı. "–Lâlem!, Lâlem!" diyerek ağlamak dolu bir sesle devamlı bağırdı. Sesi karşı kayalıklarda (–Lâlem!, Lâlem!) diyerek yankılar yaptı. Sarsılarak, bağırarak, ağlıyarak.

"–Sevgili Lâlem

aşkınla tutuştum yandım kül oldum.

sevgi bahçesinden Lâle dermeden,

Bir fidandım kurudum Toz toprak oldum." dedi. Bağırarak ağladı. Cep telefonunu çıkarttı. Polisi ve ambulansı çağırdı. Biraz sonra polis ve ambulans kornalarını çalarak geldiler. Aytekini ve Lâleyi ambulansa koydular gene kornalarını çalarak uzaklaştılar. Hastanede doktorlar Aytekini muayene ettiler. "–Sert bir cisimle kafasına vurulmuş, beyin sarsıntısıyla bayılmış şimdi durumu iyi. Lâle ölmüş" dediler

>>>>><<<<<

Aytekin bahçedeki kuru portakal fidanının yanına geldi. Ağıt dolu bir sesle

"–Sevgili Lâlem! Buzdan dünyam. Altımdan eridin gittin. üzüntü denizlerinde boğuluyorum.) dedi. Kuru portakal fidanı üzüntüden titredi. Bahçıvan temizlik arbası ile geldi. Kuru dalları topladı çöp arabasının içine attı. Aytekinin ve Lâlenin aşk sembolü olan iki portakal fidanının yanına geldi durdu baktı. Iki kuru portakal fidanı biri biribirlerine sarılmış ağlıyorlardı. Bahçivan eyildi portakal fidanlarını tam köklerinden tuttu ve çekti. Bahçivan kuru iki portakal fidanını kökünden çekerken Aytekin elini kalbinin üzerine koydu. "–Kalbimi söktün!" diye bağırdı ağladı. Gözyaşları çenesinden damladı. Bahcivan iki kuru portakal fidanını çöp arabasındaki kuru dalların üzerine attı. Arabayı sürdü, gitti. Aytekin uzaklaşan çöp arabasına yaşlı gözlerle baktı. Kuru portakal fidanının dalları Aytekine el salladılar. Aytekin o kuru portakal fidanının yerinde Lâleyi yatıyor gibi gördü. Lâle Aytekin′e gülümsedi ellerini salladı kendine çağırdı. Aytekin ayağa kalktı. Uzaklaşan çöp arabasına koşmak istedi. Yüz üstü yere düştü. Ağlamaklı bir sesle.

"–Lâlem! Lâlem! Kalbimi aldın, götürdün." diye bağırdı.

Sesi çöp arabasının motor gürültüleri arasında kayboldu. Araba ardında bıraktığı toz bulutu içinde küçüldü, dahada küçüldü, eridi yok oldu. Aytekin cansız bir külçe et yığını gibi yerde hareketsiz kaldı. Boşluğa bakar gibi arabanın ardında kalan toz bulutuna baktı. Ağıt göz yaşı oldu. Gözlerinden yere döküldü. Aytekin Lâlenin ölüsünü gömdü, mezar taşına (GüNEYIN TATLI PORTAKALI RAHAT UYU.) yazdı. Yüz metre derinlikteki uçurum kayaların ucuna geldi dik kayalar birer aslan ağzı gibi açılmışlar. Aytekini ölüme çağırıyorlar. Aytekin aşağılara baktı Lâlenin hayalini gördü ellerini ona uzattı. "–Sevgili Lâlem, senin sevgi sarayın üzerime yıkıldı. O büyük aşk sarayının yıkıntıları altındayım. Yaralıyım büyük ve çok acı ıztıraplar içindeyim. Dünya ateşten bir küre oldu altımda beni yakıyor. Hava kurşun oldu beni eziyor. ölüm benim için kurtuluş oldu. Sana kavuşmak oldu. Yanına geliyorum. Lâlem!" diyerek bağırdı. Sesi dik kayalıklarda yankılar yaptı. Dizlerinin bağı çözüldü. Yere yıkıldı. Ona bir Lâle çiçeği uzandı. Aytekin o Lâle çiçeyini öptü. Yerden bir avuç toprak aldı.

"–Sevgili toprak ben yıllarca seni ayaklarımın altında ezdim. Sen genede bana Lâle çiçeyi verdin. Artık dünyada benim en sevgili dostum sensin. Lâlemi kucağına aldığın, uyuttuğun gibi beni de kucağına al uyut. Bende senin gibi toprak olmak istiyorum. Insanlara çiçekler vermek istiyorum." dedi. Ayağa kalktı uçurumun tam ucuna geldi. Tam o anda Nur yüzlü ak saçlı bir baba geldi. Allah aşkıyla yüzü ay gibi parlıyor. Mutluluk ışıkları saçıyor. Aytekin′i kucakladı. Uçurumlardan geri çekti. Onu bir kayanın üzerine oturttu. Kendisi Aytekinin yanına oturdu. Ona "–Oğlum Aytekin. Her sevginin başı ALLAH sevgisidir. ölümsüz olan tek varlık ALLAH tır. ALLAH tan başka her varlık muhakak bir gün ölecektir. ölümsüz olan tek sevgi. ALLAH sevgisidir. ALLAH sevgisinden başka her sevgi denizlerin ortasındaki buzdan saraylar gibidirler. Bir gün muhakkak eriyecekler. Yok olacaklar. Eğer insan Allahtan kendine sarkan kurtarıcı ALLAH SEVGISI halatına tutunmadan denizlerin ortasındaki o buzdan sevgi sarayına gider oturursa o buzdan sevgi sarayı altında eriyip yok olursa o insan üzüntüler denizinde boğulur ölür. Eğer insan Allahtan kendine sarkan kurtarıcı Allah segisi halatına tutunursa yani sık sık Allah′ın sonsuz tabiatı çok mükemmel ve yanlışsız yarattığını düşünürse, Allah sevgisini içinde devamlı yaşatırsa Allah sevgisinin yanında diyer ölümlü sevgilere bağımlılık derecesinde bağlanmazsa. O ölümlü sevgi bir gün altında eriyip yok olursa. Allah sevgisi o insanı kurtarır. O insan üzüntüler denizinde boğulmaz. ölmez daima mutlu olur. Sen gökten sana sarkan Allah aşkının halatını beline bağlamaksızın denizlerin ortasındaki Lâlenin buzdan aşk sarayına çıktın oturdun. Her buz gibi oda eridi. Yok oldu. şimdi sen üzüntüler denizinde boğuluyorsun. Allahın aşk halatını tut kurtul. Allah aşkı sağlam kayalıklar üzerindeki mermer saraylar gibidir. Hiç yıkılmaz. Eğer sen yalnız Allah′a aşık olursan. Allahdan başkasına bağımlılık derecesinde aşık olmazsan. ölümsüz mutluluğu bulursun. Oğlum her şeyi Allah yarattı, Allah her şeyi doğru yarattı. Hiçbir şeyi yanlış yaratmadı. Allahın yaptığı her işte bir doğruluk vardır insanlar bilmedikleri için onu yanlış sanırlar boş yere üzülürler. Mesela ekvatordaki insan yazın öyle sıcağında bunalır üzülür (Allah güneşi bizden daha uzak yaratsaydı serinlerdik) der. Eğer o insan tabiatın yaratılışını tam bilseydi (Allah güneşi bize daha uzak yaratsaydı kışın hepimiz donar buz olurduk. Allah hiçbir şeyi yanlış yaratmadı) der ve sevinirdi. Veya kutuplarda yaşıyan bir insan kışın sovuk bir gecesinde üşür ve (Allah güneşi bize daha yakın yaratsaydı ısınırdık) der. üzülür. Eğer o insan doğru düşünseydi Allah′ın tabiatı yaratışını tam bilseydi. (Allah güneşi bize daha yakın yaratsaydı yazın sıcak günlerinde hepimiz yanardık, kül olurduk) der., üzülmezdi sevinirdi. Belkide senin bağımlılık derecesinde sevdiğin Lâle çok kötü bir hastalığa yakalanacaktı. ömrü süresince dayanılmaz acılar içerisinde sana (–Beni öldürde bu acılardan kurtulayım) diyecekti yalvaracaktı. Sende onunla beraber dayanılmaz acılar çekecektin. Allah seni ve Lâleyi sevdiyi için sevgili Lâleni hiç acılar çektirmeden yanına aldı. Cennette ölümsüz mutluluğa kavuşturdu. Sen üzülme. Dünyayı sırtında taşıma indir. Yamuğunu düzelt top yap oyna dünyanın üzerinde en neşeli şarkılar söyle danset. Ayaklarını vurduğun her yerde üzüntü yilanları ölsünler. Mutluluk çiçekleri büyüsünler. Oğlum Aytekin ben şimdi sana Allah aşkını, Allahın varlığını anlatacağım. Allah aşkı halatını senin ellerine vereceyim. Senin beline bağlıyacağım. : (–Allah sonsuz tabiatı evrimlerle büyüyen otomatik çalışan insanları üreten bir fabrika gibi yarattı. çalıştırdı her an her noktasını gözetliyor. O bizi görüyor. Fakat biz onu göremiyoruz) modern ilimler. Ittifakla: (–Tabiat = otomatik makina.) diyorlar.

Matematikte (–Eşitliğin sağındaki için söylenen her seyi eşitliğin solu içinde söylemek şart) diye bir kaida var.

Mesela:

3+4 = 2+5 formülünde eşitliğin sağı için 7 dersek eşitliğin solu içinde 7 demeye mecburuz yani:

( Tabiat = otomotik fabrika ) formülünde, eşitliğin sagı için.

( otomotik Fabrika = Madde + Zeka gücü ) demeye mecburuz.

çünkü hiçbir otomotik fabrika madde ve zeka gücü olmaksızın kendiliğinden ve tesadüfen var olamaz. Eşitliğin sağı için söylediyimiz bu sözleri aynen eşitliğin solu içinde söylemeye mecburuz. Yani: ( TABIAT = MADDE + ZEKA GüCü. ) demeye mecburuz. Nasılki evrimlerle otomotik çalışan fabrika tesadüfen, kendiliğinden var olamıyorsa, sonsuz tabiat fabrikasının evrimlerle var oluşu da kediliğinden tesadüfen var olamaz. Sonsuz tabiatı da evrimlerle yaratan sonsuz güç sahibi bir ALLAH var) demeye mecburuz. Tabiat fabrikasında düşünenler için ALLAH′ın varlığını ispat eden, bizi ALLAH′A aşık eden çok sayısız misaller var: "Oğlum Aytekin Allah seni seviyor. Sende Allah′ı sev. Allah aşkını insanların kalbine doldur. Her yemekten, içmekten önce Allah′a şükret. Allah′ın yüceliğini söyle. Insanlara söyle. Herkes böyle yapsın." dedi. Aytekinin yüzündeki üzüntü yazan çizgiler silindi mutluluk ışığı ile, Allah aşkının ışığı ile parladı. "–Baba sen bana yeniden hayat verdin. Beni üzüntü denizinin dibinden çıkarttın cennetin ve ALLAH aşkınının elmaslarla süslü altın saraylarına oturttun. Sana teşekkür ediyorum. Seni hep hatırlıyacağım." dedi. Nur yüzlü Tanrı aşığı baba. “–Oğlum Aytekin seni yüce Tanrıya emanet ediyorum. Seni muzaffer etsin." dedi. Ve uzaklaştı gitti. Gözden kayboldu. Aytekin o nur yüzlü babanın gittiği tarafa koşarak gitti onu çok aradı bir daha bulamadı. O günden sonra ALLAH aşığı bir insan oldu. Avuçlarını ALLAH′a uzattı.

"– Aşkım! Allah′ım

Yalnız seni sevdim. Kahrolsun hırslarım.

Buzdan denizlerin üzerinde. Buzdan saraylar görüyorum.

Buzdan sarayların üzerinde insanlar görüyorum. Allahı unutmuşlar.

Kızgın hırs güneşleri görüyorum.

Buzdan dünyaları, buzdan sarayları eritiyorlar.

üzüntü denizinde boğulan insanlar görüyorum. Boğuluyorum.

Gökten bana Allahın sevgi halatı uzanıyor.

Allahın sevgi halatını tutuyorum. Kurtuluyorum.

Kalbim, Allahın aşkıyla doluyor.

ALLAH′ın aşkı hiç erimiyen mermer saraylar oluyor.

Dünyayı sırtımdan indiriyorum. Ayaklarımın altına alıyorum.

üzerinde dans ediyorum.

Ayaklarımı vurdukça üzüntü yılanlarını öldürüyorum.

öldürdüğüm üzüntü yilanları, mutluluk çiçekleri oluyorlar.

Mermer saraylar buldum. Allah′ın ülkesinde.

Elveda buzdan dünyam.

ölümsüz aşk buldum Allah′ın yanında. Elveda buzdan aşklarım.

Güneşler güneşini buldum. Elveda mum ışıklarım.) dedi.

Aytekin yüksek dağda, ormanda tabiatın kucağında tabiatın güzelliklerini hayranlıkla seyretti. Kuşlar ona (Allah!, Allah!) diyerek müzikler söylediler. Kelebekler onun önünde dans ettiler. Renkli çiçekler başlarını sallıyarak onu selamladılar. Aytekin onları seyrederken içi Allah aşkıyla doldu (Tabiatı yanlışsız ve güzel yaratan yüce Allah′ım seni herşeyden daha çok seviyorum) dedi. Allahın yüceliğini düşündükçe kalbindeki Allah aşkı devamlı büyüdü. Aytekin (Allah aşkı) isimli kitabını yazdı yazdığı (ALLAH AşKI) kitabı bir ışık oldu yeryüzünü aydınlattı. Aytekin dağdan indi, Demokrat Aytekinizm partisinin merkezine geldi. Partililer salonda toplanmışlardı. Aytekini görünce çok sevindiler. Onu sevgiyle karşıladılar. Aytekin onlara “Sevgili Allah aşığı arkadaşlarım Lâle buzdan bir saray gibi altımda eridi yok oldu. üzüntü denizinde boğuluyordum nur yüzlü ak saçlı bir Allah aşığı yanıma geldi. Bana Allah aşkını öğretti. Allah aşkının insanları mutlu ettiğini öğretti. Beni üzüntüler denizinden boğulmaktan kurtardı. Allah′ın aşk cennetine çıkarttı. Beni elmaslarla süslü Allah aşkının mutluluk sarayına oturttu. Bana ölümsüz cennet mutluluğunun yollarını öğretti. Kalbim Allah aşkı ile doldu. Kalbime Allah′ın ölümsüz aşkından başka hiçbir ölümlü aşkı sokmıyacağıma Allaha söz verdim. Allahın varlığını ispat eden (Allah aşkı) kitabımı yazdım. Size kitabımdan bazı kısımları okuyorum." Dedi ve okumaya başladı:

–ALLAH EN BüYüKTüR, –ALLAH BIRDIR!

–HAKIKAT ILK VE SON YALNIZ ALLAH.

–YALNIZ ALLAH HERşEYI YOKTAN YARATTI!

–ALLAH HERşEYI YANLIşSIZ YARATTI!

–YALNIZ ALLAH HER AN HERşEYI GöRüR, BILIR, IşITIR!.

–YALNIZ ALLAH HER AN HER YERDEDIR!.

–YALNIZ ALLAH HER AN HER DüşüNDüğüMüZü BILIR!

–YALNIZ ALLAH HER AN TABIATIN SONSUZLUğUNDAKI HER ATOMUN HER MOLEKKüLüNü GöRüR VE YARATIR!.

–ALLAH HIç BIR VARLIğA BENZETILMIYECEK KADAR üSTüNDüR!

–YALNIZ ALLAH HER AN HER ISTEDIğINI YARATA BILIR, YAPABILIR!.

–ALLAH IZIN VERMEDEN HIç BIR KIMSE HIçBIR şEYI YAPAMAZ!.

–HIç BIR KIMSE ALLAHTAN BAşKA HIçBIR VARLIğA TAPMASIN!

–YALNIZ ALLAH HIçBIR şEYE MUHTAC DEYILDIR. HER şEY ALLAHA MUHTAçTIR!.

–YALNIZ ALLAH HIçBIR ZAMAN, HIç BIR şEYDEN KORKMAZ!

–YALNIZ ALLAHIN ZEKA GüCü, YARATMA GüCü SONSUZ BüYüKTüR!

–YALNIZ ALLAH HIçBIR ZAMAN YORULMAZ, UYUMAZ!

–YALNIZ ALLAH öLüMSüZDüR!

–ALLAH′IM BIZ SENI HER VALIKTAN DAHA çOK SEVIYORUZ, SANA OLAN SEVGIMIZI çOğALTMAMIZ IçIN BIZE YARDIM ET! HAYATIMIZ, SERVETIMIZ, HER VARLIğIMIZ SANA FEDA OLSUN!. YüCE ALLAHIMIZ BIZI YARATTIğIN IçIN, BIZI YAşATTIğIN IçIN, BIZE YIYECEKLERI IçECEKLERI, HAVAYI, GüNEşI YARATTIğIN IçIN SANA şüKüRLER EDIYORUZ. BIZE BU DüNYA HAYATINDA VE AHIRET HAYATINDA SAğLIK VE CENNET MUTLULUğU VER.) desinler.

Eğer bu duayı anladığınız dille her uyanıştan sonra, her yemek yemeden, her içmeden önce ALLAH sevgisini duyarak okursanız ALLAH size dünyada ve ahirette sağlık ve cennet mutluluğu verir. Bu duayı okuyanın kalbine Allah sevgisi dolar. Bu duayı camilerin ve evlerin iç ve dış duvarlarına yazın. Namazda secde edeceğiniz yere, ellerinizin ve yüzünüzün değeceği yere temiz bir mendil serin. Eğer sizden önce hasta bir insan oraya öksürdüyse, burnundan ve ağzından oraya mikrop aktıysa ve siz oraya temiz bir mendil sermeksizin secde ettiyseniz siz de hasta olursunuz. Başkalarının kullandığı kaşığı, bardağı çok iyi yıkamadan ağzınıza değirmeyin, başkasının artığını yemeyin, içmeyin.

"–Sevgili arkadaşlarım (Allah AşKI) isimli kitabımı her dile çevirin her dilde yüzbinlerce bastırın dünyanın her ülkesinde kendi dilindeki tercümeleri her evin posta kutularına gizlice atın. Bu (Allah AşKI) isimli kitabımı okuyan her insan onu çoğaltsın okumıyanlara hediye etsin. Dünya üzerinde bu kitaba sahip olmıyan hiç bir insan kalmasın her insan bu (Allah AşKI) isimli kitabımdan her gün birkaç sahife okumayı kendine vazife yapsın." dedi. Partililerin hepsi hemen (Allah AşKI) isimli kitabı her dile çevirdiler. Her ülkede o ülkenin kendi diliyle yüzbinlerce bastılar her evin posta kutularına gizlice attılar okuyan her kes de aynı şeyi yaptılar kitabı çoğalttılar dağıttılar.Böylece Allah AşKI kitabı Dünyanın her yerinde en çok okunan kitab oldu.



Seite 2

İçindekilere geridön